Özet Çağımızda fotoğraf teknolojisinin değişimine karşın portre-yüz çekimi (sinemada baş çekim) modern hayatın bir ögesi olarak yerini korumakta, popüler örnekleri 1942 yılında Philippe Halsman tarafından çekilen Dali, 1985 yılında Steve Mc Curry tarafından çekilen “Afghan Girl” (Afgan Kızı) örneklerine bakılarak “Görsel Kültür Kuramı” içerisinde incelenmeyi hak etmektedir. Bu çalışmada amaç, durağan-tek görüntü olmasına karşın, aynı zamanda bir görsel hafıza unsuru kabul edilen ‘portre-yüz fotoğrafçılığının geldiği yeni noktaya bakmaktır. Fotoğraf kamerasının henüz icat edilmediği evrede, portre, kişinin ‘yüz ifadesinin resmedilişine verilen addır, sanat tarihi hemen hatırlanacak, 1503-1506 yıllarında Leonardo da Vinci tarafından yapılan Mona Lisa portresi ya da Rembrandt, Van Gogh gibi birçok kez kendini çizen ressamların, daha yakın dönemden John Singer Sargent’ın portreleri (1882, Portraits d’enfants) gibi örnekler içermektedir.
Fotoğraf kamerası gerçekliği deneyimleme yönteminin başlıca aracı olarak ortaya çıkarken, bir anlamda portrenin fırça sürülmeden elde edilebileceğini de kanıtlamış, öncesinde kendilerinin ve aile üyeleri için ressama sipariş verenlerin, bu kez dönem için pahalı da olsa (25 altın) ‘‘yapay bellek makinesi” yoluyla ‘yüz’ lerini kayıt altına almaya başladığı saptanır. Bir sonraki adım sinematograf aracının (sinema sanatının) devreye girmesiyle filmlerdeki oyuncuların da yüz-portrelerinin önem kazanması, bu isimlerin ortak noktasının sadece yıldız olmaları değil “yüz-face”, Falconet’s face gibi çekimlerin öneminin artmasıdır. Ancak günümüzde fotoğraf makinesinin digital bir dizi efekti yapma/photoshop vb. özelliği, fotoğrafın/ yüz’ün üzerine yapılan işlem pozu/yüz’ün gerçekliğini de değiştirmektedir. Bu nedenle facebook profillerine dek geniş bir alanda kullanılan portre fotoğrafı başlangıçtaki gibi önemlilik (prominence), sıra dışı olma (unusualness) özelliklerini de başta, sanki bir estetik ameliyat geçirmiş bir yüz gibi ‘gerçek’liğini de tartışmalı hale getirmiştir.
Burada irdelenmesi gereken temel sorun imge gerçekliğinin uğradığı metafor-dönüşümdür. Günümüzde geliştirilen sanal yüzey üzerinde oluşturulan soyut ya da somut figürlerin sanatçı-tasarımcı yaratıcının imkansız olan boyutlar arası yolculuğu da resmedilir.
Anahtar Sözcükler: Portre, Yüz, Paradoks, Fotoğraf
Abstract In our era, despite the change in photography technology, portrait- face photo shooting preserve its place as one of the factors within modern life; further more, when examining the popular examples: Dali shot by Philippe Halsman in 1942, “Afghan Girl” shot by Steve Mc Curry, it also deserves to be analysed within Visual Culture Theory. Although the aim of this study is still image, it is also to examine the current situation that portrait- face photography, accepted as visual memory element at the same time, has reached. In the phases that photo camera hadn’t been invented, portrait is the name given to the person’s face expression being portrayed. Art History contains several kind of examples such as, immediately notable in 1503-1506, Mona Lisa portrayed by Leonardo Da Vinci or Rembrandt by Van Gogh, depicting his own image like lots of artists; John Singer’s portraits from recent period.
While photograph camera has been arising as the major tool of experiencing the reality method, in one sense it also approves the portrait without any brush stroke. It is confirmed that people giving order to the artist for themselves and for their family members before, started to get their faces recorded by “artificial memory machine” although it is expensive for this period (25 golden). As cinematography instrument (cinema art) become a part of the era, the next step is the actor’s facial portraits gaining importance, the common point of these names are not only their being stars “face”, but also the increase in importance of the shooting like Falconet’s face. Nowadays, on the other hand, like the photoshop/ digital serial effect features of the photograph camera and the change/process on the photo/ face change the reality of the face/posture. Because of that, portrait photograph used in wide areas like facebook profile makes prominence and unusualness features, the reality of the face; which seems like having plastic surgery before; argumentative. The main problem which should be examined is the metaphor- transition of the image reality.
Nowadays, the concrete and abstract figures created on the improved virtual surface’s, artist-designer creator’s impossible interdimensional journey is depictured.
Keywords: Portrait, Face, Paradox, Photograph.
Mağaralarda barınma, korunma ihtiyacı duyan “Homo Sapiens”e ilişkin bilinen birkaç yerden, örneğin Güney Fransa’da bulunan ve 18 Aralık 1994 tarihinde tesadüfen keşfedilenler hayvan resimleridir. Bu mağarada insan figürlerine ya da portre izlenimi verecek bir görüntüye de rastlanmayacaktır. Ancak 2006’da Fransa’daki Angoulême yakınlarında yer alan Vilhonneur mağarasında keşfedilen ve 27.000 yıllık olduğu tahmin edilen bir resim şaşırtıcı olacaktır, çünkü duvarda bir “portre resim” araştırmacıların karşısına çıkmıştır. Portre resim ya da resim tarihini değiştiren bu bulgudan sonra kuşkusuz mağara duvarının dışında, farklı mekanlarda yapılan başka resimler de olmuş, çoğu doğa koşulları vb. nedenlerle günümüze gelememiştir; portrelerde betimlenen ve sanatçıya bakan (gelecekte fotoğrafçının karşısında olacaktır) kişi imajlarının en eskisine Mısır’ın Feyyum bölgesindeki mezarlarda, mumyaların konulduğu tabutlarda rastlanacaktır.
Mısır’ın Roma İmparatorluğu egemenliği altındaki dönemde, MS. I – III. yüzyıllar arasında süren devrede yapılmış oldukları kabul gören Feyyum mumya portrele- ri, mumyaların üzerlerine yerleştirilen ahşap plakalara yapılmış gerçekçi portre- lerdir.
“Portreler genellikle baş ve üst gövde kısmı görülen tek bir kişiye aittir ve büyük çoğunluğu, tam cepheden modelin tüm yüzünün betimlendiği, doğrudan izleyiciye bakan bir görünüme sahiptir. Natüralist bir üslupla yapılmış olan portreler, özel ve kişisel bir biçemde, giderek modelin tinsel özelliklerinin okunabildiği imgeler olarak izleyiciyi etkilemektedir. Yapılma amacı ölüm yolculuğunda kişiye eşlik etmesi olan bu portrele- rin sahipleri hep yoğun bir ruh hali içerisindedirler” (EKİNCİ, 2103).
Bu portrelerin Antik Mısır’da köklü bir geçmişi olan mumya tabutu resim sana- tını miras aldığı ve dolayısıyla başta Kıpti ikonografisi olmak üzere post-klasik ve erken Orta Çağ dönemlerindeki Doğu Akdeniz sanatını etkilediği bilinmektedir. Hata Ortodoks İkonasının da atası olduğu kabul edilmiştir.
Günümüzde ki portreleri aratmayacak şekilde tasvir edilen bu tür portre resimlere Peru’nun kuzey kıyılarındaki 100 ile 800 yılları arasında yaşayan Moche (“Moçika” olarak da adlandırılır) uygarlığında da rastlanır. Buradaki resimlerde anatomik özellikleri ayrıntılı biçimde betimlenen kişilerin yönetici seçkin zümreden, rahip, savaşçı ve ünlü sanatçı olduğu saptanmıştır (MOSELEY, 2005) .
Heykel örneğinde ele alınırsa “Helenistik portre örneklerinde kişinin doğal yapısına benzeyen özellikler (yani hayati etkiler) soyut anlamlarla kazandırılırdı” (06/06/2015, htp://www.academia.edu/4526052/Roma_Cumhuriyet_Dönemi_ Portreciliği). Yunanlı sanatkârların amacı figürün özenle oluşturulmasıydı; Roma heykel sanatı portrelerinde, 4. yüzyıl civarındaki bu betimlerde bir düşünceyi aktarabilmek amaçtı.
“İtalyan portreciliğinin bu yaklaşımı Yunan örneklere göre daha kinayeli ve sembolik bir anlatımı beraberinde getirmiştir. Romalı heykeltıraş vücudun oluşturulmasında gösterilen özenden daha çok karakteristik özellikler ima etmeye yönelir” (HINKS, R.P.1976).
Ortaçağda resim, heykeltıraşlık gibi el becerisi gerektiren işlerle ilgilenenler “zanaatkâr” -Lonca’ya bağlı- olarak değerlendiriliyor, onlarda gördüklerini doğru oran ve renklerle aslına en sadık biçimde taklit ediyorlardı. Rönesans İtalya’sında perspektifin keşfi, ressamın Lonca mensubu olmaktan çıkmasıyla zanaatçıların yerini sanatçılar alacaktır. Sanatçı ressamlar sarayda, zengin ailelerin yanlarında iş bulma şansına sahip olacaktır. Toplum içindeki yerlerini yükseltecek, kişiyi gerçeğe uygun bir biçimde yansıtan bir sanatçı tarafından yapılmış görüntüsü veren portrelere yöneleceklerdir. Örneğin Floransa’da 1420’lerde gerçekleştirilen portre örnekleri, Masaccio’nun genç bir aristokratı betimlediği profilden resmettiği yapıtı. Antonio Pisanello’nun Este ailesine mensup Ginevra d’Este’nin portresi. Domenico Ghirlandaio (1449 – 1494), Simoneta Vespucci Portresi (1476-1480), Fatih Sultan Mehmet portresini de yapan Gentile Bellini (1429-1507), Raffaello, (1483 – 1520), özellikle Leonardo da Vinci’nin (1452-1519) 1503 yılında tüccar Francesco del Giocondo’nun eşi Liza’nın poz verdiği –günümüzde Mona Lisa olarak anılan- portresi. Hollanda’lı sanatçı Ayrıca daha erken dönemde yapılan ve onu Orta Çağ sanatçılarından ayıran reçine üzerine boya dökerek elde ettiği renkler yardımıyla üne kavuşan Jan Van Eyck (1389-1441)
Toplumsal statü ya da kendi görüntüsü/temsilini izlemekten duyduğu haz nedeniyle görünür olmak başta kral, imparatorların, padişahların ve dönemin soylularının, ardından tüccar, sanayici iş adamları, ailelerinin isteği idi; ressam bunu Rönesans’tan başlayarak ustalıkla kavramış, bir bakıma saray ressamlığı, baş ressamlığı vb. gibi ünvanlar böylece doğmuş, portre ressamlığı önemli hale gelmiştir.
Yüzyıllardır süre gelen resim tarihi de bu nedenle, aynı zamanda bir temsiller tarihi olarak görülebilmektedir. Örneğin Flaman sanatçı Anthony Van Dyck Cenova’da kent soyluların portrelerini yaparak ünlenmiş, daha sonra Kral I. Charles’ın saray ressamı olmuştur. İspanyol ressam ve kalıpları sorgulayan sanatı ve sanatçı tavrı ile yurtaşı olan ve modern sanatın öncü ressamları arasındaki Picasso, Dali, Miro gibi ustaların da habercisi olma niteliğini de taşıyan Goya 1770 yılında gittiği İtalya’da saray çevresinden kişilerin portrelerini yapmıştır. İspanya’ya döndükten sonra Floridablanca Kontu (1783) ve Prens Don Luis ve Ailesi (1784) gibi örnekleri onu 1786 yılında saraya götürecek, Pintor del Rey yani Kralın Ressamı olarak görevlendirilmesiyle sonuçlanacaktır. 1801’de Kral V. Carlos ve Ailesi resminden sonraki hoşnutsuzluk, sarayla arasındaki ilişkilerde soğukluğu onu bu kez “karikatürize edilmiş portreler” e yöneltecektir.
Rembrandt Harmenszoon Van Rijn (1606-1669) Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biri olduğu kadar, henüz genç yaştayken başladığı kendisini resmettiği seksene yakın portresi bulunmaktadır. Bunların az bir kısmı, müşterilerince sipariş edilmiş, bazıları da ressamın alıştırma çalışmaları olarak yapılmıştır. Yapıtlarının yanı sıra oto portreleri ile de tanınan (Pipo İçen Köylü, Genç Köylü, Trabuc’un Portresi) Van Gogh, daha yakın dönemden John Singer Sargent’ın portreleri (1882, Portraits d’enfants), Picasso’nun ya da Dali, Frida Kahlo’nun portreleri gibi örnekler sanat tarihinin önemli yapıtları olacaktır.
Nicephoré Niépce’in 1826 yılındaki ilk fotoğrafı, Louis-Jacques-Mandé Daguerre’in geliştirerek mükemmelleştirdiği “daugerrotip”i ve sonrası temsil sisteminin doğasında değişimlerin yaşanmasına neden olacak, gerçekçi resmetme işini Johann Zahn 1776’da portre resimleri çizebilmek için elde taşınabilecek Camera Obscura’yı imal etmişti- ve özellikle portre ressamlığını oldukça etkileyecektir.
Paris’li ressam Paul Delaroche bu nedenle, Akademinin tarihsel oturumunda, “Resim sanatı ölmüştür” diye bağıracak, Londra’da ressam William Turner de, optik çağa/fotoğraf sanatına sert tepki göstererek “Bu sanatın sonudur” diyecektir. Benzetme görevinden iyice uzaklaşan, ünlü fotoğrafçı Edward Weston’un sözleriyle ressamın bunun için fotoğrafa oysa derinden minnetar olacağı yeni bir süreç başlamıştır ve ünlü fotoğraf sanatçısı Henri Cartier-Bresson’a göre fotoğrafın yaratıcı bölümü de çok kısadır:
“Ressam inceden inceye çalışabilir, yazar da öyle ama verili olduğuna göre biz o anı seçmeliyiz, karar anını, o orada. Ah! Bunu gördüm. Orada bulundum. Onu gördüm. Artık şimdi resmin gerçeklikle olan bağının onu fotoğrafa yaklaştıran zamanı gelmiştir” (05/06/2015,http://sanatatak.com/ view/Henri-CartierBresson-fotografi-anlatiyor/1694).
Fotoğrafta Portre Fotoğraf, görüntüsel söylemini başlangıçta binlerce yıllık birikime sahip resimsel bir temele dayandırması, resim geleneğinin tüm biçimsel ögelerinden yararlanması açıklanabilir bir şeydir. Fotoğrafta, kadraj içerisindeki fazlalıkların atılması, yani çıkarımsal yöntemle kurulması deneyler ve fotoğraf sanatçısının varlığıyla önemli bir gelişim olacaktır.
“Bakan gözün yerine geçen kamera, ürettiği temsillerde daha önce alışık olunmayan bir resmetme geleneğinin temellerini atmaktadır. Görüntünün oluşturulmasında mercek kullanan tüm resmetme tekniklerine özgü optik perspektif dağılımı, bunlardan biridir. Gerçekliği optik olarak resmeder. Ayrıca diğer resmetme tekniklerinden farklı olarak; ortaya çıkan imge, geleneksel resimde olduğu gibi biricik değildir. Bu nedenle de portre fotoğrafçılığı tüm dünyada çok yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır“ (05/06/2015, http://www.tojdac.org/tojdac/VOLUME3-ISSUE4_files/ tojdac_v03i404.pdf).
Ancak fotoğrafın bulunuşu, ortaya çıkışı bir tepkiyi de oluşturmuştur, Walter Benjamin “Fotoğrafın Kısa Tarihi” adlı uzun incelemesinde ilk günlerde ortaya çıkan muhafazakar tepkilerden söz eder:
“Uçuşan yansımaları bir yerde sabitlemeye kalkmak, Almanların eksiksiz araştırmalarının ortaya koymuş bulunduğu gibi, yalnızca imkansız bir girişim olmakla kalmaz, aynı zamanda böyle bir şeyi aklından geçirip dilemek bile dinimize küfür sayılır. İnsan Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır ve Tanrı’nın sureti de insan icadı olan hiçbir makineyle yakalanamaz. İlahi ilhamla mest olmuş dini bütün bir sanatçının dehasının doruğunda varıp varabileceği en yüksek nokta bağlılığının en koyu anlarında ilahi/insani özellikleri mekanik bir alete başvurmadan çoğaltmasıdır” (FREUND, 2007:11).
Bir süre sonra kişinin görünür olma isteği, bu yeni araç yardımıyla sanata yeniden-üretim, çoğaltma tekniğinin yaygınlaşması muhafazakar tepkiyi aşmıştır. Ancak bu isteği daha gerçekçi biçimde olsada, ucuz karşılanamamaktadır. Giséle Freund bazı toplumsal sınıfların yükselişe geçmesinin, her şeyi, özellikle de portreyi büyük miktarda üretme ihtiyacını doğurduğundan söz eder.
“ ‘Portresini yaptırmak’ simgesel bir eyleme dönüştü; yükselmekte olan sınıfın mensupları, portrelerini yaptırarak yükselişlerini kendileri ve diğerleri için görünür kılıyorlardı ve aynı zamanda itibarın tadını çıkarıyorlardı. Bu evrim süreci, portre üretim şekillerini de değiştiriyordu, insan çizgileri gittikçe daha mekanik bir yaklaşımla aktarılıyordu. Portre fotoğrafı, bu evrimin son noktasıdır” (FREUND, 2007:11).
Ama başlangıçta ancak paralı bir sınıfın ödeyebileceği rakamlardır portre fotoğrafa sahip olmak. Örneğin, Walter Benjamin Fotoğrafın Kısa Tarihi adlı çalışmasında bu ücretin 25 altın olduğundan söz etmektedir. Sıradan vatandaşa ulaşması da yine Benjamin’in fotoğraf sanatı üzerine de görüşlerini içeren ünlü yazısının başlığındaki gibi Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden üretildiği evrede ekonomikleşecek, George Eastman “Siz düğmeye basınız, gerisini biz hallederiz” sloganı ile ürettiği fotoğraf kamerasını tüketime sunacak, bir bakıma fotoğraf kamerası, portreyi demokratikleştirecektir. “Sanatçılar, bilim insanları, devlet yöneticileri, memurlar, işçiler, kameranın karşısında hepsi aynıydı. Burjuvazinin farklı tabakalarının eşitlik ve temsil edilme arzusu, bir anda tatmin edilmiş oldu” (FREUND,2007:55). Bir yandan da bilinçli olarak ilk kez 1853 -1856 yıllarında Kırım Savaşında olduğu gibi iletişim amacıyla kullanıldığı, İngiliz Roger Fenton’un yaptığı gibi çektiği 360 fotoğrafın medyada yer alması sansürü de getirecek, zaman içinde fotoğraf sanatçısı yasaklamalarla karşılaşacaktır. (Çok sayıda örneği olan ölümü bile getiren bir mesleki yaşamının olduğundan söz etmek gereksiz.)
Benjamin için zamanın dondurulabilmesi, tarihsel bağlamda parlayıp sönen anları görünür kılmaktı önemli olan. “
“Fotoğrafçı, rastlantısal bir anda parlayıp sönen bir kıvılcım misali, özel bir anının varlığını kanıtlamakta ve yakalamaktadır. Fotoğrafçılığın öncülük ettiği teknolojik moderniteden önce, fotoğraflar sanatsal bir etkiye sahip olmaktan çok, tarihsel bir olaya tanıklık etmiş ve belgeleme işleviyle ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda düşünüldüğünde bir fotoğrafın tarihi gücü, fotoğrafçının sanatı tarafından eklenilecek hiçbir şeye ihtiyaç duymadan geçip giden dünyaya kalıcı olma yolunda vasıta olmak, geçmişe direkt bir pencere açmaktır” (SAĞLAMTIMUR, 2013: 37).
Yukarıda Benjamin’e yönelik açıklama doğal olarak hemen akla, film üzerinde zamanı ve kişilik/kimliği dondurabilen, geliştirilen objektifler ile bedenin duruşu, anlatımı, kişinin karakteristik özelliğini de kolayca yakalayan portre fotoğrafını, fotoğrafçılığını getirmektedir.
Burada, portre-özportre fotoğrafçılığının tarihinde gözden kaçan bir isim ve ilkten söz etmek yerinde olacaktır: Fransız Hippolyte Bayard’ın 1840 yılında “La Noyade/Boğulmuş Bir Adam Olarak Özportre” adlı fotoğrafı.
Bayard, yaklaşık üç yıldır üzerinde çalıştığı icadını Akademinin görmezden gelmesi nedeniyle, sitem etmek adına intihar etmiş bir adam gibi gösterir. Fotoğrafın arkasında şöyle yazar:
“Bay Daguerre’e çok fazla şey veren hükümet, Bay Bayard için bir şey yapılamayacağını söyledi ve zavallı adam kendini boğdu. Ah, insani şeylerin fani doğası! Sanatçılar, bilim adamları, gazeteciler uzun süre onunla ilgilendiler ve simdi birkaç gündür morgda sergilenmekte ancak henüz ne bir kimse kendisini tanıdı, ne onu soran biri çıktı. Bayanlar Baylar, koku duyunuzun etkileneceğinden korkun çünkü gördüğünüz gibi beyefendinin başı ve elleri çürümeye başlamaktadır, bu yüzden başka konulara geçelim.”
1854’de Parisli fotoğrafçı André – Adolphe-Eugène, portre çekimini kolaylaştıran ve her biri ayrı ayrı ayarlanabilen çok mercekli bir kamera geliştirecektir. Bu kamera ile fotografik levha üzerinde bir düzine fotoğraf çekilebilmektedir.
1822 de Amerika da doğmuş Mathew Brady ise 19.yüzyılın sadece en ünlü fotoğrafçısı değil aynı zamanda portre fotoğrafçısı olarak tanınmaktadır. Bazı araştırmacılara göre fotoğrafçılığın ilk sanatçısı ve stüdyo fotoğrafçılığının kurucusu olarak kabul edilen Brady, Başkan Abraham Lincoln dahil döneminin önemli isimlerinin portrelerini çekmiştir. “Çektiği ünlüler arasında ise köleliğe karşı gelen yazarlar, Kuzey Amerika generalleri bulunmaktadır’’ (05/06/2015, htp://www. tojdac.org/tojdac/VOLUME3I SSUE4_files/tojdac_v03i404.).
Artık şu tanım kabul edilmiştir: İnsanın kişiliğini, duygularını, iç dünyasını ortaya koyan fotoğrafa portre fotoğrafıdır; bireyin kimliğini, karakterini, kişiliğini, duygularını ifade eden özelliğe sahiptir. Ve bir insanın, anlık duygu ve düşüncelerini ya da hayatını anlatım şeklidir.
Sinemada Portre Fotoğrafın Etkisi “İnsan yüzü kişiye özel bir tanımlayıcı, onu diğer insanlardan ayırt edici bir örüntüdür. Kişiye ait bir yüz resmi, ona ait kimlik, ırk, cinsiyet, yaş, yüz ifadesi gibi pek çok önemli bilgiyi açığa vurmaktadır” (06/06/2015, htp://vision.gyte.edu. tr/publications/theses/merve_kilinc_tez.) .
Bu klasik açıklamanın bir yansısı sinema için önemli olan bir olguya, oyuncu portresi/yüzün önemine götürür. İki boyutlu yüzey üzerinde görüntü oluşturma aracı olan fotoğrafın geliştirdiği “portre/yüz” kavramı, hareketli görüntü oluşturma aracı olan sinemanın da en önemli ögelerinden olacak; aynı zamanda etkileyiciliğini, karakteristiğini yansıtan özelliğe de sahip olduğu için yine oyuncu portreleri dergi-gazete-afişlerde yer bulacak, hata stüdyo fotoğrafçılığının gelişmesine yardım edecektir; sonuçta izleyicileri çok etkileyen starların doğmasında öncü rol oynayacaktır.
Griffith, Thomas Ince ve Mark Sennet gibi yapımcı-yönetmenlerin filmlerinde star sisteminin ilk izleri/yüzler görülür. Talmadge Kardeşler, Rudolph Valentino, Dorothy ve Lillian Gish, Mary Pickford ve başka yıldızlar ABD sinemasının dev bir endüstriye dönüşmesinde belirleyici öge olacak, dönemin toplumsal ve politik yapısındaki değişim ile yıldız imgesi de koşut ilerleyecektir. İzleyicinin filme ilgisini kazanabilmek için göze hoş gelebilecek görünüm izleyici hafızasına yerleştirilerek, yıldız oyunculardan günümüze dek yararlanılacaktır. Kuşkusuz yıldızlar yalnızca dönemin imgelerini yansıtmaz; Amerika’daki 1960’larda Marlon Brando ve James Dean örneğinde görüldüğü gibi star imgesi topluma, günün devrimci davranış modellerine öncülük de eder.
İmge Üretim Biçimi Olarak Fotoğraf Henri Cartier-Bresson ile 1958 yılında yapılan ve geçtiğimiz günlerde gün yüzüne çıkan söyleşide “Fotoğraf bir yaşam biçimi. Bana göre kamera gözümün bir uzantısı demektedir” (05/06/2015 htp://sanatatak.com/view/Henri-CartierBresson-fotografi-anlatiyor/1694). Gözün uzantısı kamera ile çekilen bir fotoğraf Susan Sontag’a göre “yalnızca bir görüntü (bir resmin olması gibi), gerçeğin bir yorumu değildir; o aynı zamanda tıpkı bir ayak izi ya da ölünün yüzünden alınan maske gibi gerçeğin bir izi, ondan dolaysız olarak kopya edilmiş bir şeydir ” (SONTAG, 1999: 100).
“Gerçeğin bir izi/kendisi” gibi karşımıza çıkan portreler aynı zamanda güçlü bir imgedir. Bir yanda görüntüyü çeken-yaratan kişi, diğer yanda kadrajdaki kayıt altına alınan kişi.
“Bu kaydetme işleminin fotoğrafçı öznenin sübjektif bakışının ötesine geçmesi, görüntü ve gerçeklik arasında sanat tarihinin hiçbir döneminde rastlanmayacak türden yeni bir ilişki biçimine işaret eder. (…) Her ne kadar, her fotoğraf, fotoğrafçısının bakış açısını yansıtıyor olsa da her bir fotoğraf, fotoğrafçının bakış noktasından yapılan kayıt işleminin bir objektif yardımıyla yapılıyor olması nedeniyle bakışın hiçbir zaman olamayacağı kadar nesnel, kadraj içindeki görüntü açısından ele alındığında bir o kadar tarafsız ve yine insan gözünün ulaşamayacağı bir seviyede rastlantısallığın ele geçirilmesidir. Fotoğraf bizi, kimi kuramcıların büyülü bir değer olarak tanımladığı yeni ve yabancı bir şeyle karşı karşıya getirir” (06/06/2015, http://www.afsad.org.tr/public/22.pdf).
Yakın zamana kadar bir yanda estetik kaygı, dönemin beğenisine yaklaşmak, diğer yanda yaptığı rötuş ile yüzleri daha duru ve daha pürüzsüz bir hale getiren sanatçıya, günümüzde fazla iş kalmamıştır. Fotoğrafçı mekanlarının camları üzerinde “rötuş elemanı aranıyor” yazılı duyurular artık çoktan kalkmıştır. Ancak Giséle Freund”un da hatırlattığı gibi fotoğraf alanında çalışan kişiler arasında rötuşçuların yanı sıra uzman ressamların da varlığından söz edilebilir.
“Bu uzman ressamlar fotoğrafları boyayarak renklendiriyorlardı, çünkü renklendirilmiş fotoğraflar moda olmuştu. Fotoğrafçı modele poz verdirirken, diğeri de notlar alıyordu: ten rengi normal, gözleri mavi ya da kahve, saçlar kestane ya da belki siyah vb. …. Böylece fotoğraf, minyatürün ve yağlı boya portrenin takipçisi oldu” (FREUND, 2007: 63).
Tüm bu görüşler, görme konisi/objektifin içerisine giren hiçbir şeyin kayıt dışı kalmayacağına olan inanç, yani “portre fotoğrafçılığı” günümüzde giderek çözülen bir alana doğru gitmektedir. Bunda da modelin öncesinde kendini değiştirmesi, cildi porselen gibi yapan aplikasyonlar -bu makyajın yanı sıra estetik ameliyat bile olabilir- dolayısıyla gerçekliğin resimdeki kişiden (çekildiği anda) ayrılması kadar, fotoğraf üzerine sonradan yapılan işlemlerle de kendi göstermektedir. Portre fotoğrafı yukarıdaki açıklamalarla gerçekliğine inanmak için kullanılan bir alan olmaktan uzaklaşmaktadır.
Öte yandan 1985 yılında Steve Mc Curry tarafından çekilen “Afghan Girl” (Afgan Kızı) örneklerine bakılarak portre/‘yüz ifadesi “Görsel Kültür Kuramı” içerisinde incelenmeyi hak edecek denli gelişme de göstermiştir. Kısaca, fotoğraf sanatçısı için sadece bir saptama değil, objektifi yardımıyla portre/yüzde yakalayacağı anlam, ışık, anın getirdiği ve bir daha yerinde olmayacak bakışı bulmaktı.
Bir kimlik, Stuart Hall’ın dediği gibi “ kimlikler, geçmişin anlatıları tarafından konumlandırıldığımız ve kendimizi içinde konumlandırdığımız değişik tarzlara verdiğimiz ad’’ ın portre-yüz olarak görünümüydü bir süre önceye kadar… Şimdi, Kamera Lucida da Roland Barthes’ın “Fotoğraf, tam anlamıyla göndergenin fışkırmasıdır’’ (BARTHES, 2000:99) sözleri portre için günümüzde sanki geçerli değildir. Ya da bir fotoğrafcı, Henri Cartier Bresson’un -“Fotoğraf çekmek, insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir.” sözleri de… Bir çok etkilerle-görüntü-imaj bombardımanı ve görüntü aldatmacalarının etkisiyle fotoğraflarla geçmişteki gibi ilişkiler kuramayan kişiler olunmaya devam edilmektedir. Witgenstein çok önce söylemişti, aynı türden fotoğraflar sadece duvarlara asılmıyor, sürekli çekiliyor, aynı konu tüketiliyor. Kısaca, gerçeklik ve geçmişin çakışması şimdi kuşkulu bir sürece girmiştir.
Bir zamanalar, 1900’lü yılların hemen başında sanayi işçileri ve göçmenlerle ilgili fotoğraflarıyla tanınan fotoğraf sanatçısı Lewis Hine’ın öğrencisi Paul Strand fotoğrafçılığın tam özünün ‘mutlak ve kayıtsız şartsız nesnellik’ olduğunu açıklamıştı. Fotoğrafın güvenilirliğine dair inanç dönemin haber medyası, özellikle de Life dergisi tarafından 1930’larda, 40’larda ve 50’lerde yaygınlaştırılmıştı. Gisele Freund “Life’ı onca güvenilir kılan çok fazla fotoğraf kullanmasıydı. Ortalama insan için gerçekliğin tam bir yeniden üretimi olan fotoğraf yalan söyleyemezdi” (FREUND, 2007: 149). Fotoğrafın gerçekliği temsil ettiği, resme inandırıcılık anlamında ihtiyaç olmadığı bir çağ girilmişti; fotoğrafın kazandığı inandırıcılık gücü, manipülasyon yapmak isteyen kişiler tarafından bilinçli olarak kullanılabiliyordu. Bu güç sadece liberal olarak anılan kapitalist ülkelerde tanınmıyor, sağ ya da sol görüşü benimsemiş diktatörlük yönetimleri de bu gücün bilincinde. “Devlet başkanlarının kortejlerde taşınan, meclislerin üzerinden bakan ya da resmi ofisleri süsleyen fotoğrafları kimileri için babanın simgesi, kimilerine göreyse Orwell’ in Büyük Biraderi. Sevgi, nefret, güven ya da korku duyguları uyandırıyor bu fotoğraflar. Fotoğrafın asıl değeri de duyguyu uyandırma gücünde yatıyor” (FREUND, 2007: 191).
Giséle Freund’ ün altını çizdiğince fotoğraf yardımıyla insanlık, çevresini ve kendi varoluşunu yepyeni gözlerle görmeyi başarmıştır ve ona göre yeni fotoğrafçıların büyük toplumsal sorumlulukları vardır. Teknoloji-yeni zamanlar fotoğrafa belki yardım etmiştir, ama şimdi portreye olan güvenin yitik zamanda kalmasına neden olmuştur. Marcel Proust gibi peşinde olmamızın da olanaksız olduğu bir dünyada, portre/imajlar uzun zamandan beri “her an ve her yerde görünür olma” peşindeki kişilerin bir başka mecrasında, facebook, google, instagramda işlevini yapmaktadır. Ama sorulması gereken portredeki kimdir, kişi-gerçek midir?, “kim” olduğu yanıtı yanıtı bulunsa da o portre midir?!.
Kaynakça
BARTHES, Roland, Camera Lucida, Altıkırkbeş Yayınları, İstanbul, 2000. s.99 EKİNCİ, Deniz Korkmaz, (2013) -Fayyum Portreleri, Sosyal Bilimler Dergisi, Karabük Üniversitesi, Cilt: 3, Sayı: 1 FREUND, Gisele, Fotoğraf ve Toplum, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2007. s.149 HINKS, R.P., “Greek and Roman Portrait Sculptre” British Museum 1976 Londra MOSELEY, Michael E. (Spring, 2005), “Moche Portraits from Ancient Peru by Christopher B. Donnan” Journal of Field Archaeology Vol. 30, No. 1, pp. 107-109) SAĞLAMTIMUR, Doç. Dr. Zuhal ÖZEL, “Walter Benjamin’in Bakış Açısından Tarih ve Fotoğraf İlişkisi”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi – Sayı 37 / Güz 2013 SONTAG, Susan, Fotoğraf Üzerine, Altıkırkbeş Yayınları, İstanbul, 1999. s.100 “Henri Cartier-Bresson fotoğrafı anlatıyor” www.sanatatak.com/view/Henri-CartierBresson-fotografi-anlatiyor/1694 (05/06/2015) ERASLAN, Reyhan, Uludağ, Sosyal Medya Her An Ve Her Yerde Görünür Olmak, Ekim2013”, www.tojdac.org/tojdac/VOLUME3-ISSUE4_files/tojdac_v03i404.pdf (05/06/2015) KILINÇ, Merve, Yüz Resimlerinden Yaş Bilgisinin Tespit edilmesi, www.vision.gyte.edu.tr/ publications/theses/merve_kilinc_tez.pdf (06/06/2015) TURAN, Ergün, Yeni Bir İmge Üretim Biçimi: FOTOĞRAF”, www.afsad.org.tr/public/22.pdf (06/06/2015) YÜCEL, Çağatay, Roma Cumhuriyet Dönemi Portreciliği www.academia.edu/4526052/Roma_Cumhuriyet_Dönemi_Portreciliği (06/06/2015) tr.wikipedia.org/wiki/Feyyum_mumya_portreleri (06/06/2015)